07 Kasım 2013

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi eğitim raporu eleştirisi

Geçtiğimiz ay Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YSGP) eğitim raporunu kamuoyuna duyurdu. Yazımda aşağıdaki link üzerinden ulaşılabilecek raporun eleştirisini yapmaya çalışacağım.


Rapor eğitim sistemimizde sorun oluşturan durumların tespitinde ve çözüm önerilerinde kısmen başarılı gözükse de anlamlı bir bütüncül yaklaşımı yakalayamaması gözüme çarpan ilk olumsuzluğu oldu.

İlk paragrafta eğitim sisteminin sermayenin çıkarları doğrultusunda biçimlendirdiği ifadesi yer alsa da bunun tarihsel arka planının verilmemesi, siyasal ve ideolojik bağının kurulmaması, söz konusu ifadenin altının doldurulmaması ve pek de anlam kazanmaması olarak görünüyor. Bu ilişkilendirmeyi kuramayan rapor, eğitim sistemindeki sorunları adeta bağımsız “kendi halinde sorun” olarak tanımlıyor.

Günümüz eğitim sistemini biçimlendiren iki ideoloji olan neo-liberal ideoloji ve İslami ideoloji raporda hiç yer bulmamış. Neo-liberal ideolojinin kendisine değil sadece eğitimde özelleştirme ve taşeronlaştırma pratiklerine eleştiride bulunulmuş. Dolayısıyla yazarların neo-liberal ideoloji aslında pek çok yönüyle olumlu ancak eğitimde özelleştirme ve taşeronlaştırma pratikleri ile olumsuz bu sebeple neo-liberal ideolojiyi bir bütün olarak eleştirmeyelim sadece bu pratikleri açısından eleştirelim şeklinde düşündükleri algısı oluşuyor. Neo-liberal eğitim sistemi önceki ulus devletçi eğitim modeline göre daha fazla birey/öğrenci merkezli, daha fazla proje bazlı ödevlere ve yapıcılığa önem veriyor ve bunlar bir bakıma ilerleme olarak görülebilse de amacın serbest piyasanın rekabetçi ortamına eleman yetiştirmek olduğu göz önüne alınırsa eleştirilmek zorunda olduğu anlaşılacaktır. Doymak bilmeyen kapitalist sermaye birikimi rejimine yaratıcı elemanlar gereksinimiyle "yaratıcı" çocuklar yetiştirmeye çalışan neo-liberal eğitim sisteminin bu göz boyaması raporda yer bulmuyor.

Devletin tüm dinlere karşı eşit mesafede ve işlevlerinde dinsel referanslara dayanmaması ancak bireylerin dinsel inanç ve ibadetlerine müdahil olmaması şeklindeki özgürlükçü laiklik anlayışı da raporda yer almamış. Oysa var olan eğitim sisteminde eğitimde dinsel referansların arttığı ve devletin din ve mezheplere eşit mesafede durmadığı çok açık ortada. Raporun yazarları dinsel inançlara saygı adına devletin sünni İslam inancını meşrulaştırmasında sakınca görmemiş. Sadece diyorlar ki diğer din ve mezheplere de yer verin. İmam Hatipler de var olabilir yeter ki tek tipçi eğitim olmasın. Oysa devlet dinsel eğitim vererek dinleri meşrulaştırmakla değil bu işlevi sivil topluma yüklemekle mükelleftir. Din eğitimi değil ancak Dinler Tarihi dersi verebilir. Demokratik ve özgürlükçü laik bir devlet bunu yapmalıdır.
Rapor, eğitim sisteminin temel sorununu 12 Eylülün kurumsallaştırdığı tektipçi anlayış olarak görüyor. Böylece neoliberal ideoloji ve İslami ideolojinin etkisi göz ardı edilirken başat özelliği ulusalcı otokratik devletçilik olan 12 Eylül rejimi tek yanlı olarak vurgulanıyor. Bu şekilde raporda neden neo-liberalizmin bir ideoloji olarak eleştirilmediğini anlamış oluyoruz: Neoliberal dönüşümler 12 Eylülün ulusalcı yapılarını çözmekte olduğu için faydalıdır. Bu ifade raporda doğrudan yer almasa da böyle bir anlayışın hakim olduğu hissedilmekte. Şu durumda neo-liberalizm hakkında çelişik düşünceler ortaya çıkmış oluyor. Bir yanıyla devlet merkezciliğini ve ulusalcılığı çözmekte olması nedeniyle olumlu diğer yandan eğitimde özelleştirmeler, fırsat eşitsizliği ve taşeronlaştırma nedeniyle olumsuz. O halde neo-liberal ideoloji karşısında nasıl bir tavır alacağız? İşte çelişik tespitler sebebiyle raporda belli tavır konulamamış. Bu sebeple neo-liberal ideoloji konusunda duruş sergilemek yerine pragmatik düzeyde tekil olgular ele alınmış.
Asıl düşmanın ulusalcılık ve 12 Eylül rejimi olarak tanımlanması neo-liberalizme karşı tutarlı bir duruşu engellediği gibi dinsel gericiliğe karşı duruşu da engellemiş görünüyor. Nasıl ki neo-liberal dönüşümler ulus devlet yapılarını çözüyorsa dinsel gericilik de ulus devleti çözmekte olduğu için raporda eleştiriden muaf kalmış. Bir de tektipçilikten vazgeçseler yeter!

Raporda eğitimin bilimsel esaslara dayandırılması soyut bir talep olarak yer alırken küresel muhafazakarlığın saldırısı altında olan evrim teorisi sahiplenilmiyor. Bir doğa bilimleri kolu olan biyoloji derslerinde evrim teorisinin çok kısa geçilip "buna alternatif bir görüş olarak tanrısal yaratıcılığın da olduğu" şeklindeki öğretim eleştirilmiyor.
Rapor eğitimde tektipçi anlayışa karşı çıkması, cinsiyet ayrımcılığına dikkat çekmesi, taşeronlaşma ve özelleştirmelere karşı duruşu gibi olumlu içeriklere sahip. Ancak neo-liberalizme ve dinsel gericiliğe karşı duruş sergilememesi, bütünsel bir anlayıştan uzaklığı ve pragmatik yaklaşımı sebepleriyle eleştirilmeyi hak ettiği görüşündeyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder