20 Ekim 2014

1970'ler Türkiyesindeki Siyasal Şiddetin Analizi: Sağ-Sol Terörü mü?

Siyasal alanda verilen mücadeleler ile ideolojik alanda verilen mücadeleler bir bütünün parçaları. Bir yanda ivedi siyasi sorunlarımız var. Faşizan yönelimlerini gittikçe artıran bir iktidar, gericileştirilen bir toplum, Ortadoğu'nun şiddet sarmalına sokulan Türkiye ve çözülemeyen Kürt sorunu başlıcaları sayılabilir. Sosyalistlerin tüm bu sorunlar karşısında yaptıkları tahliller ve bunlara dayalı çözüm önerileri olsa da toplumda yeterli etkiyi ve yaygınlığı sağlayamadığını gözlüyoruz. Bunun önemli nedenlerinden biri egemenlerin ideolojik hegemonyası olsa gerek.

İdeolojik hegemonyayı, bir siyasal veya toplumsal kesimin toplumun diğer kesimlerine zor araçları kullanmaksınız veya bunların yanı sıra kullanarak bir düşünceyi benimsetmesi anlamında kullanıyorum. Örneğin kapitalistlerin ve liberallerin “İnsan doğası bencildir ve insanlar kar veya çıkar güdümü olmaksızın yeterli çalışmazlar” önermesi günümüz dünyasında ideolojik hegemonya sağlamıştır. Gene aynı örnekten gidersek böyle bir ideolojik hegemonya altında bulunmamızın da önemli etkisiyle kamu kurumlarının özelleştirilmelerine karşı yapılan siyasi mücadeleler yeterli etkiyi sağlayamamaktadır.

Bu yazımda Türkiye'de 12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesi siyasi şiddet ortamınının anlatımını sağ-sol çatışması kavramına hapseden ve bu konuda ciddi anlamda hegemonya sağlayan söylemin eleştirisini yapmaya çalışacağım.

12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesi siyasi şiddet ortamının sağ-sol çatışması sözleriyle özetlenen söylemi pek çok bakımdan sorunludur. Bu söylem devletin ve ABD emperyalizminin, toplumsal örf ve geleneklerin ve de tarihsel sürecin rolünü göz ardı etmektedir. Diğer yandan ideolojileri dışlayıcı bir kisveye bürünmesiyle apolitizasyona katkısı olmuş böylece insanların ilgi alanı toplumdan bireyin kendisine doğru kaydırılmıştır.

17 Ekim 2014

Solcular Her Şeye Karşı mıdır?

Sosyalistlere sık sorulan bazı sorular var. Bunların bir kısmı gerçekten öğrenmek amacıyla sorulan sorular, bir kısmı ise sorudan ziyade iddia veya itham. Ancak öyle de olsa en azından etki alanları düşünülerek yanıtlamakta ve karşı savda bulunmakta fayda olabilir. Bu soru ve iddialardan ikisini geçmiş yazılarımda ele almaya çalışmıştım. Birincisi bireysel olarak kar veya çıkar elde etmeksizin insanların yeterli düzeyde çalışmayacaklarını ileri süren liberal varsayımdı. Bu yazıyı “Performansa dayalı ücretlendirme olmazsa insanlar yeterli düzeyde çalışmazlar mı?” başlığıyla yayımlamıştım. İkincisi ise toplumsal mücadele bütünlüğünü sekteye uğratmak, yaşamı birbirinden kopuk parçacıklara bölmek amacı taşıyan, sendikaların ideolojilerden uzak durması fikrine yanıtı içeriyordu. Bunu "Sendikalar İdeolojilerden Uzak mı Durmalı?" başlığıyla yayımlamıştım.

Sık sorulan sorular kapsamındaki yazılara üç ilave daha yapmaya karar verdim. Bu kapsamdaki üçüncü yazım olan bu yazımın konusu “Solcular her şeye karşı mıdır?”. Dördüncü yazının konusu ise “1980 öncesi siyasi şiddetin nedeni sağ-sol çatışması mı idi?” olacak. Beşinci yazının ki “Komünizm öldü mü?”.

Üçüncü soruyu ele almaya başlayalım. Solcular her şeye karşı mıdır?

Bu aslında sorudan ziyade şöyle bir suçlamadır: Solcular her şeye karşıdır!