31 Ocak 2021

Kişisel Gelişim ve Birlikte Gelişim

Kişisel gelişim derken kendi başımıza ve/veya bu konudaki kitap, video, panel, sempozyum gibi araç ve etkinlikler yardımıyla gelişim anlayışını kast ediyoruz. Psikoterapi, kişisel gelişime hizmet etmekle birlikte diğer bir insanın da özne olarak bizimle etkileşimde bulunması nedeniyle “kişisel gelişim” olarak tanımlanmasının doğru olamayacağını düşünüyorum. "Birlikte gelişim", arkadaşlarımızla, dostlarımızla ve diğer yakın insanlarla iletişim halindeki bir gelişim anlamına gelir. Psikoterapi bu anlama gelse de profesyonel anlam taşıdığı için ayrı tutuyorum.

Kişisel gelişim öğretileri ve bu öğretilere yönelik kitap ve etkinlikler son birkaç on yıldır ülkemizde büyük bir ivmeyle artıyor. Bu artış bir anlamda iyi gibi görünürken diğer yandan hangilerinin seçilmesi gerektiği ile ilgili bir sorunu ortaya çıkartıyor. Pek çok “kişisel gelişim” kitabı okuyucuya deyim yerindeyse “gaz vermek” dışında işlev görmüyor.
 
Seçim yaparken çok satanları göz önünde bulundurmak anlaşılır bir durum olsa da doğru seçim anlamına gelmiyor. İnsanlar kitle halinde aldatıcı bir yönelime de girmiş olabiliyorlar. Bu sebeple tercih ettiğim ve önerdiğim yöntem kitabın psikoloji/psikiyatri ekolleri bağlamında olmasıdır. Yazarın kısa özgeçmişini de inceliyorum sıklıkla. Yayınevine bakıyorum. Metis, Psikonet, Encore, OkuyanUs, Litera yayınları beğendiklerim arasında. Ancak illa ki bu yayınevleri olması gerekmiyor. Ama örneğin Metis'den çıkan üst düzeyde olduğunu biliyorum. Özetle bu gibi kriterlerden yola çıkıp gerekirse internet üzerinden okuyucu yorumlarını da inceleyip (1001kitap, kitapyurdu gibi) karar veriyorum. Bu konuda ne aradığınıza bağlı olmakla birlikte genel anlamda kişisel gelişimi destekleyeceğini düşündüğüm çeşitli önerilerimi yazımın en altında sunuyorum.
 
Peki bu kitaplarda veya videolarda anlatılanları öğrenmek kişisel gelişim için yeterli midir?
 
Buna yanıtım hayır. Tüm bunların kişisel gelişime yol açabilmesi için aşağıdaki gelişim evrelerinden geçmemiz gerektiğini düşünüyorum:
 
1) Bilişsel evre: İhtiyaç hissettiğimiz konuda doğru kitap, video vb. kaynakları bulmak, okumak, izlemek, anlamak ve yorumlamak anlamına gelir. Düşünsel anlamda farkındalık ve öğrenme de diyebiliriz.
 
2) Deneyimsel farkındalık: Düşünsel farkındalığa davranışsal ve duygusal farkındalığın da eklendiği evredir. Bir duygu, düşünce ve davranış kalıbını gerçekleştirdiğimiz veya gerçekleştirmek üzere olduğumuzda yaşadığımız farkındalıktır. Yani örneğin kitapta okuduğumuzu, o an ki deneyimimizle bağlantısını kuruyoruzdur. Ancak henüz değişim başlamamış olabilir. Farkında olduğumuz halde eski kalıplar sürüyor olabilir, engelleyemiyor veya engellemek istemiyor olabiliriz.
 
3) Olgusal değişim: Önceki evrelerde düşünsel, duygusal ve davranışsal farkındalıktan bahsetmiştik. Bunların belli bir yaşam pratiğinde başka bir deyimle bir olguda değişime dönüşebilmesi için beli bir moral/motivasyona ihtiyacımız var. Günlük dilde söylersek enerjiye ihtiyacımız var (duygusal veya bedensel). Sadece farkındalıklar yetmez. Gerekli enerji yaşama arzusu ve yaşama sevincindedir en başta. Bunun içinse yaşamınızı anlamlı kılacak kişi, kişiler veya değerler, idealler olması gerekir.
 
4) İçselleştirilmiş değişim: Olgusal değişimler tam değişim anlamına gelmeyebilir. Bir gün bir olguda değişimi başarabiliyor iken ertesi gün aynı durumda bunu başaramayabiliriz. Bunun için tekil değişim başarılarının pek çok kez tekrar ederek içselleşmesi gerekebilir. Diğer deyimle özümsememiz gerekir. Ne kadar tekrar etmek gerektiği ise kişinin sorununun niteliği ve şiddeti gibi bazı kriterlere bağlı olarak değişebilir.
 
Tüm çabalarınıza ve çok sayıda denemenize rağmen birinci veya ikinci evreden ileri gidemiyorsanız çok büyük ihtimalle bilinçdışı alanınızda bir veya daha fazla engel vardır. Bu durumda derin çalışmak daha doğru bir deyişle psikodinamik çalışmak gerekir. Daha yaygın şekilde bilinen adıyla psikanaliz çalışmak gerekir. Ancak tek başınıza psikodinamik çalışmak ve farkındalık sağlamak çok zordur. Hem çok bilgi gerekir hem de çok iyi davranışsal ve duygusal içgözlem, herşeye rağmen nesnel olabilme becerisi, “Ben savunması” dediğimiz zırhlarımızı aşabilecek beceriler geliştirmemiz gerekir. Kendi gerçeklerimizle yüzleşebilme cesareti gerekir. Bunları başarabilsek de genellikle aylar, yıllar süren uzun bir süreci göze almak gerekebilir. Bu zorlukları nedeniyle psikodinamik alanında yetkin bir klinik psikolog/psikiyatriste gitmek iyi bir fikir olabilir. Her klinik psikolog/psikiyatristin psikodinamik çalışmadığını da göz önünde bulundurarak seçim yapmamız gerekebilir. 
 
Konunun kişilerarası ilişkiler yönüne de değinelim. Yani birlikte gelişime. Tek başına yani kişisel gelişim bir yere kadar olabilir. Kişisel gelişim, kişilerarası ilişkiye dayanan bir gelişimle birlikte olduğunda asıl anlamını ve etkinliğini sağlayabilir. Bu konuda nasıl bir yol izleyebiliriz?

Birincisi yakınımızda bulunan anaç veya babacan karakterde olup yaşam bilgi ve deneyimi bizden yüksek, olgun insanlarla mümkün olduğunca yakınlaşabilmek. Bu şekilde onların duygusal dünyasının zenginliklerinden faydalanmak. Böyle insanlar bulmak kolay değil içinde yaşadığımız toplumsal ortamda. Ancak bulursak da kaçırmamaya çalışmamız gerekir. Diğer yandan kaçırmamaya çalışacağız diye söz konusu kişiye yapışıp bezdirmemek de gerekir. Böyle bir durumda faydalanmak bir yana zar zor bulduğumuz bu kişinin bizden uzaklaşma ihtimali yüksek olabilecektir. Orta ayar bir yakınlaşma yani yavaş yavaş, güvenini kazanmaya çalışarak ve onun bize verdiğiyle yetinen bir çizgide durmayı başarabilmemiz gerekir. Olur da bunu başarabilirsek onun deyim yerindeyse pozitif enerjinin bir kısmı bize yansıyacak ve kendimizi iyileştirmemizde işe yarayacaktır. Tabii burada karşımızdaki kişiyi kendi amacımızı gerçekleştirmemizi sağlayacak bir nesneye indirgemeyi kast etmiyorum. İnsan ilişkisi kuruyoruz. Bu ilişki karşımızdaki için de bir anlam ifade etmeli. Yoksa durum bir sömürme ilişkisine meyleder ve zaten bu şekilde umduğumuzu da bulamayız.
 
Çevremizde böyle bir karakter göremiyorsak kendi kişilik gelişimi aşamamıza yakın ve özellikle bizim gibi farkındalıkları oluşmaya başlamış ama çözüm aşamasında henüz yeterli ilerlemeyi sağlayamamış olsa da bunun çabasında olduğunu sezdiğimiz bir arkadaşımız olabilir. Karşılıklı olarak bu arayışlarınızı sezerseniz birbirinizi iyileştirici, geliştirici bir arkadaşlığa yönelebilirsiniz. Ancak böyle bir ilişkinin çetrefilli olma ihtimali yüksektir. Çünkü her ne kadar birbirinize destekleyici, iyileştirici bir iletişim kurmaya çalışsanız da bunun yanında az gelişmiş ve hasarlı benlik kısımlarınızın karşı karşıya gelmesi de yüksek bir ihtimaldir. Örneğin farkında olmadan birbirinizin damarlarına basarsınız. Normal bir söz saldırı gibi algılanıp diğer tarafın karşı-saldırısına veya ilişkiyi sonlandırmasına neden olabilir. Bu sorunu aşabilmek içinse her iki tarafın da son derece yüksek moral-motivasyonla ilişkiye başlaması gerekir. Aksi takdirde yaşanma olasılığı yüksek sorunlar karşısında ilişki sonlanır. Hatta bu yeni travma sebebiyle psikolojiniz daha da kötüye gidebilir. Ancak bazen bu tür riskleri göze almak gerekir. Elbette kör risklere girerek değil, sezgilerimizin yol göstericiliğine güvenen ama bunun riski sıfırlamadığını da gözeterek.
 
Bir aşk ilişkisi içinde kendimizi onarabilmek genellikle en kötü seçenektir. Sıklıkla onarmak şöyle dursun başta ışıltılı bir çekiciliği olsa da bir süre sonra o ışıltı sönüp yeni bir duygusal travmayla bizi daha kötüye götürebilir. Bunun nedeni aşkta karşımızdakini olduğundan daha iyi görmemiz, olumsuz yanlarına gözümüzü kapamamızdan dolayı gerçekliklere dayanmamasındandır. Onu böyle görmemizin altında ise kendimizdeki derin ruhsal hasar vardır. Karşımızdakinden bunu da tamir etmesini bekleriz, bilinçli olmasa da bilinçdışımızdan. Genellikle sevgiye olan açlığımızdan dolayı karşımızdakinin de sevgiye aç olduğunu fark edemeyiz. O da kendisinin iyileştirilip geliştirilme ihtiyacındadır ama kendi önceliğimizden dolayı bunu sıklıkla kaçırırız veya zaten vermeyecek durumdayızdır. Sonuçta ya çatışma yaşanır ya da hayal kırıklığı. Tüm bunlara rağmen böyle bir aşkın gerçeklere dayanan yani birbirinin tüm gerçeklerini görmeye dayanan karşılıklı bir sevgiye dönüşebilme ihtimalini de göz önünde bulundurmak gerekir. Böyle bir dönüşüm geçirebilirse aşk da elbette bizi iyileştirici, geliştirici bir nitelik kazanabilir.
 
Diğer insanlardan kendimizi yalıttığımız, içe dönük bir kişisel gelişim mümkün değil. Dış dünyayı riskli görsek de aşama aşama dış dünya ile ilişkiye girmek ve yaşanabilecek olumsuzlukları birer öğrenmeye çevirebilmek önemli. Bu şekilde düşe kalka öğrenmek de kişisel gelişimin kaçınılmaz bir parçasıdır sıklıkla. Acısız, zahmetsiz bir kişisel gelişim yok!
 
Kişisel gelişim konusunda sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve sanatla uğraşmanın hafif sorunlarda işe yaradığını düşünüyorum. Ancak orta ve ağır duygusal sorunlarda sadece destekleyici başka bir deyimle ikincil önemde olduğu fikrindeyim. Hatta böyle durumlarda (orta ve ağır düzeyde sorunlarda) gerçek sorundan kaçma şeklinde bir “ben savunması” şeklinde de yaşanıyor olabileceği göz önünde bulundurulmalı.
 
Konunun bir diğer önemli olan yönü kişi olarak sadece yakın çevremizden ve bu ilişkiler bağlamından ibaret değiliz. İçinde bulunduğumuz ülkenin hatta dünyanın sosyoekonomik, politik, ideolojik ve kültürel matrisi içinde yaşıyoruz. Tüm bunlar bizim en özel yaşam alanlarımıza ve psikolojimize bir şekilde yansıyor. Böyle bir toplumsal matriste yeterli derecede olumlu değişimler gerçekleşmeden iyileşmemizin ne derecede olacağını ya da ne kadar zaman alacağını da düşünmemizde fayda var. En iyisi gücümüz yettiğince böyle bir mücadele verenlere omuz vermemiz, birlikte olmamız, dayanışmamız. Hem bize hem onlara iyi gelecek, güzel bir dünyayı birlikte kurmaya çalışmanın adanmışlığı yaşamımıza daha bir anlam verecektir.
 
Son olarak, bir yakınınıza sorunları nedeniyle kişisel gelişim kitapları veya kanalları önermeyi düşünüyorsanız öncelikle böyle bir çözüm arayışına yönelip yönelmediğini anlamaya çalışın. Özellikle yeni duygusal travma yaşamış veya akut evrede bir kişi bunlara hazır olmayabilir. Hatta durumu daha da kötüleşebilir. Kendisinde fark ettiğinden daha fazla sorunları olduğunu keşfedebilir ve daha da dibe gidebilir. Sorunları ve çözümün fikrini görebilir ama çözebilecek, yüzleşecek enerjisi olmayabilir. Önce bunu değerlendirin.
 
Daha da önemlisi bazen bir kişinin gözlerine bakarak içten şekilde gülümsemek veya elini tutmak ya da samimi ve anlamlı sözler söylemek en iyi kişisel gelişim kitabı önerinizden daha anlamlı olabilir.
 
Güzel ve anlamlı günler sizin olsun. Dostluk ve dayanışma içinde.

***

Önerdiğim kişisel gelişim kitapları:
 
Genel çerçevede:
-Hayatı Yeniden Keşfedin, Psikonet Yayınları (Jeffrey E. Young , Janet Klosko)
-İyi Hissetmek, Psikonet Yayınları (David Burns)
-Mod Terapisi: Diğer Yollardan Gitmek, Psikonet Yayınları (Laura Seebauer , van Genderen , Gitta Jacob)
-Bağlanma, Aganta Kitap (Amir Levine , Rachel Heller)
-Geştalt Terapi, Altınordu Yayınları (Ceylan Daş)
 
Obsesif Kompulsif Bozukluklar:
-Obsesif-Kompulsif Bozukluk, Nobel Yaşam (Charles H. Eliot)
-Obsesif Kompulsif Bozukluk, Kuraldışı Yayınları (David Veale)
 
Narsisistik bozukluk:
-Sevemez Kimse beni Benden Başka, Pusula Yayınları (Cem Keçe)
 
Borderline bozukluk:
-Senden Nefret Ediyorum Ne Olur Beni Terk Etme, Pusula Yayınları (Cem Keçe)
 
Şizoid bozukluk:
-Şizoid Görüngü, Nesne İlişkileri ve Kendilik, Metis Yayınları (Harry Guntrip)
 
Kişisel gelişim üzerine Youtube kanalları:
 
1) Psikolog Tulay Kok
2) Psikiyatrist Dr. İbrahim Bilgen
3) AçıkBeyin
4) Beyhan Budak

06 Ocak 2021

Aşk, Sevgi ve Yalnızlık

"Bir aşkın çok coşkulu ve tutkulu başlaması tarafların birbirini ne kadar çok sevdiğinin değil daha evvel ne kadar çok yalnızlık çektiklerinin göstergesidir" (Erich Fromm).

Erich Fromm’un söylediklerinden yola çıkarsak tarafların bir süre sonra birbirlerinin yalnızlık yaralarını sarmalarından dolayı aşkın da sönümleneceği sonucuna varabiliriz. Burada sönümlenme iyi olan bir şeyin kötüye doğru gidişi değil abartılı olanın normal hale dönüşünü ifade eder. Dolayısıyla şu an aşık olanların üzülmelerini gerektirecek bir şey yok aslında. Daha önce tarafları aşkın coşkusu ve tutkusu bir arada tutarken artık sadece kişiliklerinin gelişmişlikleri düzeyinde üretebildikleri sevgi bir arada tutabilir.
Taraflar veya taraflardan biri böyle bir sevgi gösteremeyecek düzeyde kişilik zaaflarına sahipse ortaya çok çeşitli sorunlar çıkabilir:
 
Kıskançlık baş gösterebilir. Kıskançlık sevgilinin ne kadar çok sevildiğinin değil o giderse çok derin bir yalnızlığa düşüleceğinin ve bununla baş edemeyeceğini hisssetmenin ifadesidir. Kişi, kişilik özellikleriyle sağlayamadığı sadakati öfke ve tehdit ile sağlamaya çalışır.
 
Taraflar veya taraflardan biri yeni bir aşkın peşine düşebilir. Kişilik yeterli sevgi üretemediğinde aşkın coşkusunun peşine takılınır. Ama her aşk aynı sönümlenme süreci göstereceği için kişi hiçbir zaman arzuladığı aşkı bulamaz. Dolayısıyla kişi bir süre sonra yorgun düşerek yeni arayışlardan da vazgeçer ve kabuğuna çekilir, depresyona sürüklenir.
 
Farklı varyasyonlar çizilip liste uzatılabilir.
 
Peki çözüm?
 
Aşkın sönümleneceğini ve asıl olanın olgun sevgi olduğu gerçeğini kabul etmek gerekiyor. Bu gerçekleri kabullenmek istemiyorsak zor da olsa bir iç gözlem yapıp derin yalnızlığın nerelerden kaynaklandığının farkına varmakla başlamak gerekiyor sanırım.