12 Eylül 2020

Borderline Kişilik Bozukluğu

Bu yazımın konunun profesyoneli tarafından yazılmadığı, sadece kişisel araştırmalarım ve gözlemlerime dayalı amatör bir çalışma olduğunu baştan belirtmeliyim. Bu sebeple konu sizin için şayet çok önemliyse uzmanların ifadelerini esas almanızda fayda olduğunu da eklemeliyim.

Bununla birlikte konuyla ilgili burada yazdıklarım sadece kitaplardan edindiklerimden oluşmuyor. Yaşamım boyunca çeşitli dönemlerde yakın çevremde borderline sorunu olan üç insan bulundu. Onlarla yaptığım konuşmaları ve gözlemlerimi teorik bilgilerimle harmanlayarak vermeye çalışacağım.

Diğer yandan burada ortalama bir borderline profilini, henüz farkındalığı gelişmemiş ve değişim çabasına girmemiş borderlineları ele alacağımı da belirteyim. Her insan farklı ve özgün olduğu gibi her borderline profili diğerinden farklılıklar gösterebilir. Bu anlamda yalın borderline profili anlatımı da diyebiliriz yazdıklarıma. 

Borderline adı verilen kişilik bozukluğunun dışarıdan en çok gözlenen özellikleri çalkantılı bir yaşam, ani ve uçta duygu-davranış değişiklikleri, öfke patlamaları. Bu sebeple halk arasında sıkça “dengesiz” olarak anılıyorlar. Borderline Kişilik Bozukluğu’nun toplumdaki yaygınlığı % 2 civarında gösteriliyor. Bence yüksek bir oran ve bu sebeple tanıyıp anlamakta fayda olabilir. Önce bilimsel kriterlere bakalım.

Otorite kabul edilen DSM 5 sınıflandırmasına göre borderline tanısı koyabilmek için erken ergenliğin başından itibaren birçok bağlamda kendini gösteren aşağıdaki 9 kriterden 5’inin ya da daha fazlasının varlığı gereklidir:

1) Terk edilmekten kaçınmak için çılgınca çaba gösterme

2) Gözünde aşırı büyütme ve yerin dibine sokma uçları arasında giden, tutarsız ve gergin kişiler arası ilişkiler

3) Kimlik karmaşası

4) Kendine kötülüğü dokunacak en az iki dürtüsellik (para harcama, cinsellik, madde kötüye kullanımı, güvensiz araç kullanma vb.) 

03 Eylül 2020

Özgürlük ve Bağlanma

Özgürlük ve bağlanma kavramları günümüzün postmodern topluluklarında sıklıkla birbirine zıt ve uyuşmaz olarak algılanır. Bu sebeple günümüz insanı sıklıkla bağlanmaktan kaçınıp özgürlük sandığı yere sığınır.

Bunu Beethoven’ın 5. Senfonisini çalmak üzere bir araya gelen bir klasik batı müziği orkestrası metaforuyla anlatmaya çalışacağım. Yirmiye yakın çalgı çeşidi vardır böyle bir orkestrada. Her bir çalgıcı özgürüm diye kendi kafasına göre bir şey çalarsa diğerleriyle bağlantısı kopar. Ortaya anlamlı bir müzik çıkmaz. Bu durum postmodern dünya anlayışındaki günümüz bireyinin metaforik anlatımıdır. Bağlanmamayı özgürlük sanmak. Oysa çalgıcı şefe bağlanırsa yani şefin komutlarıyla uyumlu dolayısıyla diğerleriyle uyumlu çalarsa ortaya muhteşem bir eser çıkabilecektir. Burada muhtemelen pek çoğunuzun aklına ya metafordaki şef gerçeklikte bir diktatöre atıfta bulunuyorsa sorusu gelebilir. Ancak metaforumuzda Beethoven’ın 5. Senfonisi üzerine hep birlikte çalışan bir orkestradan bahsediyoruz. Yani dünya çapında ün kazanmış bir beste üzerinde mutabakat sağlanmış. Şefin de çalgıcıların da amacı bu besteyi hayata geçirmek. Şefin amacı çalgıcının amacından farklı değil, sadece görev yeri farklı. Çalgıcının şefin komutlarına uyması ve diğerleriyle uyumlu çalması onun özgürlüğüne zarar vermez. Hep beraber aynı parça çalınıyor olsa da kişi kendi özel yeteneklerini sergileyebilir. Birey hem bireyselliğini yaşar hem de toplumsallığını. Bu sebeple her toplumsal aidiyetlik kişisel özgürlüğün karşısında konumlandırılamaz. Bu ikili özel ilişkiler bağlamında da geçerlidir. Birisine bağlanmak özgürleşmenin karşıtı değildir. Yaratmayı düşündüğünüz yaşamdır belirleyici olan. Ya da bir düşünce sistemine veya örgütlenmeye katılmak da özgürlükten vazgeçmek olarak yorumlanamaz. Hangi amaç ve ilkeler çerçevesinde bağlandığınızdır belirleyici olan. Kuşkusuz her metafor bir konuyu hele böyle soyut yönleri olan konuyu tüm yönleriyle açıklayamaz. Bu metaforumda da denk gelmeyen yerler olacaktır mutlaka. Ama sanırım anlaşılacağı üzere postmodern bireyin özgürlük ve diğerlerine bağlanma anlayışındaki hataları göstermeye çalıştım.

Postmodern birey esere değil kendisine odaklanmıştır ve orada takılı kalmıştır. Kendi başınalığını özgürlük sanar. Diğerleriyle uyumlu ortak bir amaç (eser) çekici gelmez. Çünkü bir orkestranın bir besteyi hayata geçirebilmesi çok çalışmayı, çok zahmeti ama özellikle zaman zaman eleştirilmeyi ve kırılmayı, üzülmeyi göze almayı gerektirir.

Peki tüm bu zahmetlere ve risklere değmez mi?