05 Temmuz 2020

Geleneksel Hollywood sinemasına karşı “öteki sinema”!

Baştan belirtelim, geleneksel Hollywood sineması olarak kastettiğim Hollywood sinemasının büyük bir bölümünü oluşturan ve hasılatı ana amaç olarak gören, dolayısıyla sinemayı sinema sanatı olarak değil piyasa için yapan sinemacılık. Aynı amacı güden Türkiye dahil dünyanın diğer ülkelerindeki sinemacılık anlayışını da bu adla adlandıracağım.

Nedir “öteki sinema”? Farklı öteki sinema türleri olsa da bahsedeceklerimin başlıca eğilimleri içereceğini baştan belirtmeliyim. Öteki sinema bazen kültür-sanat filmleri olarak da anılır. Japon, Güney Kore ve ABD’den de öteki sinemacılar çıkmasına rağmen (son yıllarda diğer pek çok ülkeden de) avrupa sinemacılarının çoğunluğu oluşturduğunu söyleyebiliriz. Pek çok izleyici tarafından ya anlaşılmaz ya da sıkıcı-bunaltıcı bulunduğu için izleyenleri Hollywood filmlerine göre daha azdır. Gelin biraz daha yakından göz atalım iki sinemaya.

Geleneksel Hollywood sineması daha ziyade imgelere dayanırken öteki sinema simgelere dayanır. Daha açık anlatmak gerekirse Hollywood sinemasında görsellik (imgeler) ön plandadır: Hızla değişen sahneler, koşuşturmacalar, patlayan silahlar, ölen insanlar, yaratıklar, diğer bilgisayar animasyonları, cinsellik içeren sahneler, güzel yüzler ve vücutlar, beyaz kahramanlar vb. En sık işlenen klişe senaryoyu “Toplumsal düzen aslında iyidir ama bu düzeni bozan kötü insanlar vardır ve onlar yok edilmelidir” teması oluşturur. Kötünün neden kötü olduğu hemen hiç sorgulanmaz ve üzerinde durulmaz. Son zamanlarda vizyona giren “Joker” filmi gibi az sayıda filmi istisna tutabiliriz tabi ki. Kötü o kadar kötüdür ki izleyiciyi filmin sonlarına kadar nefret ettirir. Bu şekilde izleyicinin adrenalini arttırılır. Filmin final sahnesinde genellikle beyaz ve erkek olan “kahramanımız” kötüyü ve kötüleri ortadan 

kaldırarak izleyiciyi rahatlatır. Böylece izleyici mutlu-mesut ayrılır. Tabi bunca koşuşturma, silah ve aksiyon erkek izleyiciyi tutabilse de kadın izleyici için yeterli değildir. Bu sebeple senaristler çok klişe bir tema daha eklerler. Beyaz ve erkek kahramanımız filmin başlarından beri kur yaptığı veya önce umursamaz göründüğü kadın kahramanla filmin sonunda bir araya gelerek “mutlu” son perçinlenir. Bu şekilde silah ve aksiyona dayanan filme sözde “duygusal” bir ikincil tema daha eklenmiş olur. Bu aksiyon ve erotizm temalarına son yıllarda bir de gizem teması eklenmiştir. Hollywood’un aksiyon içermeyen, duygusal film veya aşk filmi olarak adlandırılan filmlerinde ise aşk genellikle kıskançlık, aldatma ve intikam gibi dışa vurumlar düzeyinde kalır.

Geleneksel Hollywood sinemasında seyircinin zihinsel katılımı çok düşük düzeydedir bu sebeple çok yoğun aksiyonuna rağmen dinlendiricidir! Seyirci genellikle kahramanlarla özdeşleştiği için aksiyonu, gizemi ve cinselliği “yaşamış” gibi olur. Ancak film bittikten sonra hatta bu tür yüzlerce filmi geçmişimizde bıraktığımızda hafızalarımızda ya hiçbir şey kalmaz ya da çok az şey kalır. Sorun hafızamızda değildir. Sorun Hollywood sinemasında benliğimizin derinliklerine, insani özümüze hitap eden hiçbir şeyin olmamasıdır! (Elbette az sayıda Hollywood filmini istisna tutmak gerekir).

Hollywood sineması Amerikan emperyalizminin egemenleri tarafından finanse edildiği için seyircinin toplumsal düzeni hatta kendisini sorgulaması istenmez. Toplumsal düzen iyidir orada aksayan şey kötü olan insanlardan kaynaklanmaktadır. Bu bazen Kızılderililerdir (1950’ler) daha sonraki yıllarda ise sapıklar, seri katiller, zombiler, uzaylı yaratıklardır.

Şimdi de öteki sinemaya geçelim. Öteki sinemada imgelerden ziyade simgeler öne çıkar. Simge dediğimiz birincisi sesin (konuşmanın) arkasına gizlenmiş anlamlardır ikincisiyse imgelerin (görsellerin) arkasına gizlenmiş anlamlardır. Kavramlar biraz karışık gibi geldiyse örnek üzerinden gidelim:

Hollywood sinemasında köprü köprüdür. Yani köprü görüntüsü tam da köprüden başka anlam içermez. Bu imgesel (görsel) anlatımdır. Öteki sinemada ise köprü görüntüsü aslında baş kahramanın farklı bir yaşam evresine geçişini anlatmak için kullanılabilir. Burada görselin arkasına gizlenmiş bir anlam vardır buna simgesel anlatım diyoruz.

Bir örnek daha:

Hollywood sinemasında masa üstündeki bir vazo sadece vazodur. Öteki sinemada o vazo vaginayı simgeleyebilir. Kurban (Offret) adlı film, Tarkovsky, 1986.

Öteki sinemada genellikle sahne sayısı azdır. Bazıları tiyatro oyunundaki gibi birkaç mekanda geçer. Aksiyona alışmış seyirci için genellikle sıkıcıdır. Seyircinin zihinsel katılımını gerektirdiği için dinlenme ve eğlenme amaçlı sinemaya gidenler için yorucudur. Sıklıkla bir şey anlamadıklarını ifade ederler. Hollywood sinemasında görsellik merkezde olduğu için genellikle büyük bütçe gerektirir. Öteki sinema ise simgeye/anlatıya dayandığı için sıklıkla düşük bütçeyle gerçekleştirilebilir.

Hollywood sinemasında başrol karakterlerinin bireysel üstünlükleri ön plana çıkarttırılır: Zeka, hız, güç, çeviklik, güzellik, yakışıklılık, cesaret, kahramanlık vb. Öteki sinemada başrol karakterlerinin zaafları, sorunları vardır. Ana tema dramdır. Sinemada seyirci genellikle kahramanlarla özdeşlik kurduğu için öteki sinemada seyircinin zaafları ve sorunları olan ve dram yaşayan bir kahramanla özdeşleşebilmesi için benlik algısının sağlam olması gerekir. Eğer izleyicinin kendi benlik algısı iyi durumda değilse hele benlik dağılması yaşıyorsa özdeşleşme kuramaz. Çünkü kurmaya çalıştığında daha dibe ineceğini bir şekilde sezer. Kendi içinde ciddi ruhsal sorunlar yaşayanlar, gerçeklerle yüzleşmeye hazır olmayanlar bir de dışarıdan gelen benzeri durumları kaldıramaz, tam olarak algılayamaz ve yorumlayamaz. Ancak olur da seyirci filmdeki kahramanda tam da kendisini gördüyse büyük bir dikkatle filme odaklanabilir. Kendisiyle ilgili farkındalık geliştirebilir. Bu anlamda film izleyici için ön açıcı da olabilir.

Son bir kıyaslama, Hollywood sineması haz odaklıdır öteki sinema anlam odaklıdır.

Öteki sinema için önerilen yönetmenler ve filmlerinden bazıları şunlar:

Federico Fellini: Tatlı Hayat, Sekiz Buçuk

Ingmar Bergman: Yaban Çilekleri, Persona, Güz Sonatı, Kış Uykusu

Jean-Luc Godard: Alphaville, Serseri Aşıklar, Nefret

Theo Angelopoulos: Kitera’ya Yolculuk, Leyleğin Geciken Adımı, Ağlayan Çayır, Ulis'in Bakışı

Luis Bunuel: Burjuvazinin Gizemli Çekiciliği, Unutulmuşlar, Gündüz Güzeli

Andrey Tarkovsky: Solaris, Ivan’ın Çocukluğu, İz Sürücü, Andrey Rublev, Kurban, Nostalji

Akira Kurosava: Rashomon, Yedi Samurai, Dersu Uzala, Ikiru

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder