12 Temmuz 2020

Almak ve Vermek

Çocukluğu belirgin kılan “almak” erişkinliği belirgin kılan ise “vermek”. Çocuğun almaya ihtiyacı vardır ilgiyi, sevgiyi, yiyeceği, oyuncağı alır. Ebeveyn gerekli sınırı çizmeyi de bilirse çocuğun erişkinliğe “vermeye” hazır bir kişilikte ulaşacağını varsayarız. Çocuklukta yeterli düzeyde alamayanın veya sınır çizilmeden (fazla) alanın erişkinlikte “vermeye” hazır olamayacağını da varsayabiliriz. Böyle bir kişi için erişkinlikteki yaşamsal durum “Ne aldım ki ne vereyim?”dir. Bu durumda kişi ebeveyn olmaya hazır değildir. Çocuğa “veremez”. Aslında sadece çocuğuna değil arkadaşlarına da eşine de diğerlerine de yeterli düzeyde veremez. Ayrıca “vermek” fiilinin en belirgin olduğu mesleki etkinlik bile topluma bir hizmet ile “vermek” değil bu hizmetin karşılığında “alınan” paradır.

Yukarıdaki tablo toplumdaki çoğu bireyde gözleniyorsa sürekli alma peşinde koşan ama çevrelerindekilerin de çoğunun alma peşinde koşanlardan oluşmasından dolayı istediğini bir türlü alamayan ve alamadığı için doyumsuzluk hissi yaşayan insanlardır yaşadığımız, karşılaştığımız. Olumlu ve yaratıcı bir çıkış bulunamazsa istediğini alamayanların alabilmek için “veriyormuş” gibi 

yapmaları bir çıkışsız kurtuluş denemesinden öteye geçemeyecektir. Bir diğer umutsuz çıkış çabası yeterince “almış” ve yeterince “veriyor” görünmektir ki buna narsisizm diyoruz. İstediğini alamayan çıkış göremez ise ya karşısındakilere öfkelenecek bu da çare olmazsa ki -genellikle çare olmaz- depresyona sürüklenecektir. 

O halde çözüm nedir?

Pek çok kişisel gelişim ekolü bu sorunlarla uğraşıyor. Son birkaç on yıldır bu konularla ilgili kitap satışı patlamalarının nedenlerinden biri de bu olsa gerek. Kişisel çıkış yollarına psikoterapiyi de ekleyelim.

Kişisel olarak başka ne yapılabilir?

Kendinizi vermeye gerçekten hazır hissediyorsanız gerektiğine inandığınız durumlarda anaç bir ana veya babacan bir baba gibi davranabilirsiniz. Bazen işe yarayabilir bazense çevrenizde ebeveyn arayan “yetişkinler” kümesi türeyebilir.

Yok ben yetişkinim ama halen "almak" peşindeyim diyorsanız öncelikle iç gözlem yapıp bu durumunuzla ilgili farkındalıkları sağlamakla işe başlamanız gerekir. Ciddi bir kendinle yüzleşme cesareti gerekir. Ardından kararlılık ve sabır isteyen uzun bir değişim süreci gerekebilir.
Peki kişisel çıkış arayışının dışında toplumsal bir çözüm yöntemi yok mudur? Kanımca var ve asıl köklü-kalıcı çözüm de ancak buralardan geçiyor:

Toplumun organizasyonu birey için verici ama aynı zamanda sınır çizici olabilirse başka bir anlatımla aynı anaç bir ana veya babacan baba gibi şekillenebilirse bireyin çıkış için güçlü bir dayanağı sağlanmış olur. Bireyin çıkışını sağlar demediğime ama “ güçlü bir dayanağı sağlanmış olur” ifademe vurgu yapmak istiyorum. Birey ebeveynlerinden alamadığını dışarıdan önemli ölçüde alabilir. Şimdilerde böyle düşünmememizin nedeni çekirdek aile dışındaki toplumun barış ve güven verici olmamasından kaynaklanıyor.

Dolayısıyla özellikle devletin tüm kurumları ile yani eğitimden hukuka, sağlıktan sanata ve spora, istihdam alanına ve aslında bütün bir rejim olarak deyim yerindeyse babacan baba pozisyonuna geçmesi gerekir. Baskıcı baba vererek öğretemediği için baskıyla öğretmeye çalışır, ilgisiz baba ise gene veremediği için ilgisizdir. Babacan baba ise hem verir hem de gerektiğinde sınır çizer (Bu arada Türk sinemasında en babacan baba karakteri sanırım Hulusi Kentmen olsa gerek. Hem sevecen ve güler yüzlü ama gerektiğine inandığında da otorite kullanan).

Her toplumsal düzen kendi insan modelini yaratır. Her ebeveyni şekillendirmek mümkün değil ama toplumsal düzeni şekillendirmek zor da olsa bizlerin elinde. Babacan baba devlet tüm toplumun ihtiyacı. Onun da ötesi var mı? Bence var. Babacan da olsa babaya ihtiyaç duymayacak düzeyde erişkinliğe ulaşmış tüm insanlığın düzeni! Ama oraya henüz çok zaman var gibi.

Postmodern düşünürler bu tür çözümleme ve tasarımları toplum mühendisliği olarak yorumluyorlar. Ben postmodernizmi sileli çok oldu. Akla ve vicdana dayanan tasarımlar iyidir. Gerektiğinde tasarımlarda değişiklikler yapmamızın önünde de bir engel yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder