"Bir aşkın çok coşkulu ve tutkulu başlaması tarafların birbirini ne kadar çok sevdiğinin değil daha evvel ne kadar çok yalnızlık çektiklerinin göstergesidir" (Erich Fromm).
Erich
Fromm’un söylediklerinden yola çıkarsak tarafların bir süre sonra
birbirlerinin yalnızlık yaralarını sarmalarından dolayı aşkın da
sönümleneceği sonucuna varabiliriz. Burada sönümlenme iyi olan bir şeyin
kötüye doğru gidişi değil abartılı olanın normal hale dönüşünü ifade
eder. Dolayısıyla şu an aşık olanların üzülmelerini gerektirecek bir şey
yok aslında. Daha önce tarafları aşkın coşkusu ve tutkusu bir arada
tutarken artık sadece kişiliklerinin gelişmişlikleri düzeyinde
üretebildikleri sevgi bir arada tutabilir.
Taraflar
veya taraflardan biri böyle bir sevgi gösteremeyecek düzeyde kişilik
zaaflarına sahipse ortaya çok çeşitli sorunlar çıkabilir:
Kıskançlık
baş gösterebilir. Kıskançlık sevgilinin ne kadar çok sevildiğinin değil
o giderse çok derin bir yalnızlığa düşüleceğinin ve bununla baş
edemeyeceğini hisssetmenin ifadesidir. Kişi, kişilik özellikleriyle
sağlayamadığı sadakati öfke ve tehdit ile sağlamaya çalışır.
Taraflar
veya taraflardan biri yeni bir aşkın peşine düşebilir. Kişilik yeterli
sevgi üretemediğinde aşkın coşkusunun peşine takılınır. Ama her aşk aynı
sönümlenme süreci göstereceği için kişi hiçbir zaman arzuladığı aşkı
bulamaz. Dolayısıyla kişi bir süre sonra yorgun düşerek yeni
arayışlardan da vazgeçer ve kabuğuna çekilir, depresyona sürüklenir.
Farklı varyasyonlar çizilip liste uzatılabilir.
Peki çözüm?
Aşkın
sönümleneceğini ve asıl olanın olgun sevgi olduğu gerçeğini kabul etmek
gerekiyor. Bu gerçekleri kabullenmek istemiyorsak zor da olsa bir iç
gözlem yapıp derin yalnızlığın nerelerden kaynaklandığının farkına varmakla başlamak gerekiyor sanırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder